Asma Bahçeleri

Asma Bahçeleri
Photographer: Tim Mossholder

Asma Bahçeleri

Tanıdık bir dünyanın en garip sakinleri,
Bir düşünsene, başka bir dünyanın bildiklerini
Ne kadar yabancı olurdu ve yine de sırf yaşadıkları için bir o kadar tanıdık…
Mesela atmosferde yüzen solungaçlı kuşlar
Ya da oksijene ihtiyacı olmayan tuhaf yaratıklar!
Şimdi iğrendiğin arachnia familyasına bir daha bak.
Hayal gücün henüz görmediklerini sana fısıldar.

Hem biz nereye gidiyoruz böyle aceleyle?

Uzun zamandır nefes almıyorsun, ormanda yüce ve koca ağaçların gövdelerine sürünmüyorsun.
Her adımın altından yüzlerce hayat fışkırırken
Cansız betonla kendini ayırıyorsun.
Onun da mı ruhu var?
Vardır elbet taşın da ruhu, onun da sırrı…
Fakat sen
bahçendeki tırtılı sevemezsen,
Kelebek cesetlerini nereye astığının önemi yok.
En son ne zaman durdun, ne zaman öldün?
Geri geri giden ayaklarının sözünü
Takım elbiseli bedenine üstün gördün?
Sana ait olmaya bir yaşantıyı nasıl doldurdun?
Ben seni, seyrek havada ilerleyen telepatik bir mesaj,
Neredeyse gözle görülecek davetkar bir aroma,
Karıncaların kilometrelerce uzaklıktaki feromonları
Veya duyguların apaçık,
Gözlerin ufukta, kalbin uçurumda
Duyduğun bir fısıltı gibi çağırıyorum.
Seni, sana istiyorum, kendime istermişçesine!
Unutma, beyninin kıvrımlarında dolaşan sayısız elektrik pırıltısı arasında
Derin hatıraların, atalarının hatıraları, savaşlar ve sevgiler yatıyor.
Onların da öncesinde tehditkar bir tabiat göreceksin, yanılma!
Orası senin en kadim hatıralarına uygarlığın gerdiği maske, çoğulcu birçok persona
Ve o maskeyi takanlar hep tek bir surette.
Dünya… Ait olduğun koca ana kucağı… Asıl cennet.

Sakın unutma!

Ondan sonra diğer gezegenler, sistemler, galaksiler!
Evrene evim diyebilecek misin?
Ayaklarına sor, yüreğinde cesaret varsa,
Cevabı duyarsın.
İç, dış olmuş. Zan öyle ki; kıyamet ha koptu ha kopacak. Halbuki yerin altı milyon yıldır kaynıyor.
Ne büyük zannederiz kendimizi!
Gecenin gülen martıları alacakaranlığın sessiz yarasalarına sormuş… Belki de bir tek balinalar şahit bu konuşmalara.
Dalga boyları aşıyor, boyumuzdan ileri.
Önce yerleri, sonra gökleri, sonra merak içinde tüm evreni.
Boydan boya bir çocukluk kitabında görmüştüm, yemyeşil Babil’in Asma Bahçeleri

Halbuki beton ablukasında ne çocuklar var

Oraları adam Asma Bahçeleri sanıyorlar.

Doğumu, ölümü ve arasında geçen tüm serüvenleri, ve aşıkları ve gerçekten aşka inananları ve ruhundan birer parça koparıp yıkılmayan bir köprünün ayağına bırakanları, gök kuşağına inananları, volkanları büyüleyici bulanları, ağaçlardan sallanan yapraklara severek, sevişerek dokunanları, düşünmeden anlayanları, dokunmayı…

Dokunmayı, bir nefes boşluğunda, bir göz aralığında tüm kainatla bir olmayı!
Ne düştü aklımıza? Perdelerin sırrı neydi?
Ne çabuk unutuyoruz insan olmayı.
Kulağımda yankılanan, gerçekten dinlediğimde duyduğum bilgenin sesi, onun tezahürü olan tüm güzellikler ile, göremediğim, duyamadığım, kısaca daha bilemediğim sayısız hisse kadem bastım.
Şimdi yoklukta kokular peşinde dinliyorum, dinleniyorum.
Huzur için boru çiçeklerine filleri, sarmaşıklara zürafaları atfediyorum.
Sadece erdemli insanlar diliyorum, insanlara şuurumla sarılıyorum.
Saksağanlar hep gözlerimi yaşartmıştır güzellikleriyle,
Gittikleri bahçeleri düşlüyorum.

Paylaş

Tags from the story
,
More from Deniz Bingöl
Nereye kaçarsan kaç, “O” hep orada… Adı “AŞK!”
AŞKın en çok o insanı aptal eden halini özlüyorum… Sabah kalktığında sebepsizce...
Read More
Leave a comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir