Kurbağa Prenses

Kurbağa Prenses

Hiç kimse olmadan yalnız başıma kutladığım bir 39. Yaş günü hikâyesi bu birazdan okuyacağınız.

2024 öyle dersler verdi, öyle doya doya yaşandı ki, yıllarca erteleyip Eylül ayında sağ omzuma yaptırmış olduğum “Felix Culpa*” dövmesini doğru zamanda yaptırdığımı bir kez daha anladım. Öyle sıradan bir takvimden 365 günün tüketmenin hikâyesi değil bu hikâye…

Bu hikâye, Blu TV’de yayınlanan “İlk ve Son” dizisinin 2. Sezonunda Nilüfer’i izleyip gözleri dolanların hikâyesi… Bu hikâye Doğan Cüceloğlu’nun “İçimizdeki Çocuk” kitabı ile geç de olsa karşılaşıp neyi neden yaptığının farkına varanların hikâyesi… Bu hikâye benim hikâyem… Bu hikâye belki de senin…

Bu hikâye hayata prensesler gibi başlayıp sonradan sanki kurbağaya dönüşmüş hissettirilenlerin hikâyesi…

Benim hayata dair en büyük kazanımım gerçekten prensesler gibi yaşadığım o ilk çocukluk dönemi. Her şeyin en güzeli, en iyisinin hiç bedelsiz önüme sunulduğu sürprizlerin, hediyelerin, sarılmaların, öpücüklere boğulmanın dönemi. Doğum günümün dünyanın en özel günü olarak kutlandığı o ilk çocukluk dönemim. Hediye olarak ne hayal ettiğimin, nasıl pasta istediğimin bir şekilde öğrenilip en güzel şekilde bana sunulduğu, herkesin benim için bir şeyler yaptığı, sevginin eyleme döküldüğü ve benim ise sadece keyfini çıkarıp iliklerime kadar mutluluk depoladığım good old days…

Sonra hayatın olağan akışı…

Her geçen yıl sevgisini eyleme döken o mükemmel insanların hayata veda edişi. Gidenlerin yerine hayatına yeni insanların, arkadaşların, sevgililerin dâhil olması. Veda edenlerin, hayata dair sana öğrettiklerinin seninle yola devam etmesi. Yeni tanıştığın insanlarda tanıdıkça gördüğün, konuştukça şahit olduğun hayat kırıklıkları karşısında “büyük adam olma sevdasında adamlar, kadınlar” olmak zorunda kaldıklarını anlamak.

Onları böyle düşünmek, böyle davranmak zorunda bırakan insanlara -kim olurlarsa olsun -karşı durmak. Onların hayat kırıklıklarını biraz olsun telafi edebilmek, geç de olsa iliklerine kadar mutluluk dolsunlar istemek ve bunun için sonsuz sınırsız çabalamak. Çıkar gözetmeksizin kurmak tüm ilişkileri, hiç bir zaman “seviyorum” demekle yetinmemek, sevgiyi hep
eyleme dökmek. Satır aralarında duyduğun kısık sesli hayalleri, onların gerçeği haline getirmek için verilen onca çaba. Çocukken alıştırıldığın gibi güzel bir dünya yaratmak herkes için, birinin yüzündeki tebessüme sebep olmanın verdiği dayanılmaz iyi olma haline sarılmak.

Sonra hayatın olağan akışı…

Her geçen yıl, sevdiğin insanların hayat kırıklıklarını telafi etmek için kurduğun mutluluk fabrikasının sorumluluğu altında ezilmek. Tüm bu yapılanların onlara bir gün “mutlu olmayı ve mutlu etmeyi” öğretebileceğini ummak. Bir gün olsun eskisi gibi sevileceğine, sevginin eyleme döküleceğine inanmak. Ve yıllar sonra geriye dönüp baktığında hayat kırıkları ile geçirdiğin onlarca doğum günü ile bir başına kalakaldığını anlamak.

Sen; herkesin pastasını nasıl sevdiğini “çikolatalı mı? muzlu mu? orman meyveli mi? Kestaneli krokanlı mı?” bilip haftalarca önceden siparişini verirken, kimsenin senin doğum günün için pasta almayı bile düşünmediği oldu mu?…

Sen; onları mutlu edecek, ruhlarına hitap edecek, ilişkinizi onlara hatırlatacak binlerce özelliği bir araya getirdiğin o eşi benzeri olmayan hediyeleri alırken, sana verilen tüm hediyeler yüzlerce yıllık klişelerin arasına sıkışıp kaldı mı?

Kimse sana bir şey söylemeden, en muhteşem organizasyonu yaptığın, o gün o saatte orada olman gerektiğini önceliğin haline getirdiğin tüm özel günlere karşılık, senin özel gününde sana “Eee bir şey yapacak mıyız?” diye sorulduğu oldu mu?

Peki ya senin “Ne yazarsam yazayım bir şeyler eksik kalacak ama…” diye başladığın ve okuyanı okuduğu zaman ağlatan uzun kutlama mesajlarına karşılık olarak, “Mutlu Yıllar” mesajı ile karşılaştığın oldu mu?

Sahi yıllar içinde hayat kırıklıkları ile dolu insanları iliklerine kadar mutlu etmeye çalışırken, kendi hayatını hayat kırıklıkları ile doldurdun mu sen?

Sizlere tanıdık geldi mi bu hikâye bilmiyorum… Ama biliyorum ki ben bu hikâyede yalnız değilim… Bu hikâye, hayatının bir döneminde birilerini seven ve sevgisini eyleme dökmeyi tercih edenlerin değişmeyen hikâyesi.

Bu hikâyenin arka planında artık dayanamadığı için kendi çabası ile ayakta duran tüm ilişkilerinden vazgeçen kadınların, maalesef ki üzerlerine devrilen o ilişkiler enkazından ağır yaralı ama sağ çıkmalarının yorgunluğu var…

Öyle kolay okunduğuna, kolay yazıldığına bakmayın, bu hikâyenin her satırında dile getirilmemiş kırgınlıklar, kalbin ta derinlerinde hissedilen o amansız sızı, içe içe akıtılmış gözyaşları var…

Kim ne derse desin, dünyadaki bu kadar çirkinliğe rağmen, bu çok ve güzel seven kadınlar iyi ki var!

Tarih: 17.11.2024
Yıllar sonra ilk defa hiç kimse olmadan kendi doğum günümü organize ettim ben. Tercih edilmiş yalnızlıktı en kıymetli misafirim. Kimsenin benim için bir şey yapmasını beklemeden, en sevdiğim yemekleri kendi kendime hazırlayıp, en sevdiğim orman meyveli pastayı kendim için aldığım, hediyelerimin hepsini kendim için özenle seçtiğim, dileklerimi dileyip pastamı üflerken zamanımı sonuna kadar kullandığım, kırmızı ruju kendim için sürdüğüm en kapalı organizasyonumu gerçekleştirdim. Yıllar sonra ilk defa doğum günümde hiçbir hayal kırıklığına yer vermediğimi fark ettim…

Sevgili kendim,
Herkesin senin gibi olmadığını, kimseyi kurtaramayacağını, herkesin hayatında farklı önceliklerinin
olduğunu, kimsenin hayatta senin için en önemli olan şeyleri (dolu dolu yaşamak, kuralsız koşulsuz
sevmek, sevgiyi eyleme dökmek) o kadar da önemsemediğini, mutlu olmanın mutlu etmenin
öğretilemeyeceğini öğrendiğin bir yaş oldu… Öyle sıradan bir takvimden 365 gün tüketmek değildi 38.
Yaşın… Seninle yıllar sonra bu sene – başkaları için yaptıklarından ziyade – kendin için yaptıklarınla
gurur duydum… İyi ki doğdun….

P.S. Sürmekten hep utandığın o kırmızı ruj da çok yakışmıştı! 🙂

*Felix Culpa: “Fortunate fall” Türkçe çevirisi ile “Mutlu / Şanslı hata”
Adem’in yasak elmayı yemesi ile cennetten kovulup, dünyaya düşmesine referans verir. Tanrı, Adem’i yakıp kavurmayı tercih etmemiştir.
Dünyaya düşen Adem, gülecek, ağlayacak, sevecek, sevilecek, nefret edecek, ihanet edecek, ihanete uğrayacak, kazanacak, kaybedecek,
yaşamın getirdiği ne varsa yaşayacak ve en sonunda Tanrı’nın yaratığı kullarına duyduğu sonsuz merhamet ile karşılaşacaktır.

Yazarın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Paylaş

Tags from the story
,
More from Deniz Bingöl
Sen her kimsen “İyi ki varsın!”
Gözlerini kapatıp düşün istiyorum Yaradanın yarattığı her şeyi… Dağı, denizi, çiçeği, böceği,...
Read More
Leave a comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir