İyi Oluş mu gerçekten?

İyi Oluş kategorisine “Merkür Gerilemesi” tavsiyesi dışında yazmışlığım yoktur. Ben kendi sitemin Astroloji yazarıyım.

İyi Oluş, iyileşmek isteyen yazarlarımızın kategorisi oldu hep. Olduğumuzdan nasıl daha iyi olacağımıza ait yazılar yazarken aslında kendimize de yazarız. Benim de her Yeni Ay, Dolunay yazım banadır aslında. Modum düşükken her burca giydiririm, yüksekken çiçeklendiririm. 🙂 Oyun alanımız burası. Tabi ki “bilgi” baki.

Tacize uğrayan arkadaşlarımız hislerini yazdı, boşanan travmasını, kimisi ilk aşkını, filmlerden, yemeklerden, kremlerden, sergilerden bahsedildi. İyi Oluş tam öyle bir kategori zaten, onun için yaratmıştım; daha iyi olalım diye.

Bugün ben de iyileşmek istedim sanırım…

Ben biraz “gamlı baykuş”umdur amiyane tabirle. Sürekli can kırıklıklarım vardır içimde. Kro şarkılar söylerim, kamyon arkası yazısı gibi tweet atarım, bazen kanayan yerlerimden elitliğim silinir. 🙂 Var herkes gibi sebepleri. Çocuklukta var, olgun yaşımda var. İnsanız ve bence ayıbı yok.

Yılda bir kere doğum günümde instagramdan dökülürüm mutlaka. Kızan olur, acıyan olur, empati yapan olur, beni destekleyen olur. Kendimi olduğumdan aşağıda gördüğümü, değerimi bilmediğimi düşünenler olur. Baya baya acırım ağlarım ben bazen çünkü kendime. Eski sevgililerimden biri dikkat çekmeye çalıştığımı bile söylemişti. Görmediğim sevgiyi böyle topladığımı. Kim bilir; belki doğrudur. Ancak bir insanın yumuşak karnına vurmanın şimdi bile doğru olmadığını düşünüyorum. (Acaba ben de yapıyor muyum?) İnsan kendi kızgınlıklarını el kızından, el oğlundan çıkarmamalı. Nihayetinde yokuz şimdi birbirimizin hayatında.

Hayatının her halinden mutlu olan Polyanna biri hiç olmadım zaten. Acımı abarttığımı da düşünmüyorum. Ancak dışarıdan kuyruğum o kadar diktir ki, benden cerahat akınca insanlar şaşırıyor. Sanki benim saçmalama, ağlama veya isyan etme hakkım yokmuş gibi. Ya belki hakkını alıyorum sitem ettiklerimin, belki de almıyorum. Yine de kendi alanımda söylenmek benim de hakkım diye düşünüyorum. Madem diksin hep dik kal! Olmaz öyle saçma şey.

Var oluşumu algılamaya başladığımdan beri sorgulayan biriyim ben.

“Hayat çok güzel laaaa laaaa” olmak inanın isterdim ama daha çok “Annecim, babacım beni neden doğurdunuz?” diyorum. Hala mantıklı bulmuyorum. Bir çocuk yapmak, bu dünyaya bir çocuk getirmek, müthiş sorgulanası ve imtina edilmesi gereken bir karar bence. Tabii çocuğu kendinize, evliliği kurtarmaya vs gibi bir araç veya süs olarak getirmiyorsanız. Özel karar. Bu kararı alabilen yüreklere de saygım sonsuz.

Velhasıl konuyu dağıtmayayım… Hayatım, insan olduğumdan mütevellit belli sınavlarla geçti. E, 40 oldum. Dante’nin hesabına göre yarısından fazlasını devirdim. Bir Satürn döngüsünü çevirdim, ikinci tura dönüyorum. Çile çektim, süründüm, ‘vah vaaaaah’ bir durum yoktu yalan yok; ancak son 7-8 seneden aldığım tat çok azdır. Kendi seçimlerimin sonucunu yaşadığım için de maalesef bok atacağım kimse yok. 🙂

Ben seçtim, ben vazgeçtim, ben devam ettim, ben pes ettim. Tabi ki elimde olmayan kayıplar, korkular, endişeler de oldu. Yeni bir hayali kuracak gücüm kalmamıştı ki; başka bir seçim yapmaya karar verdim.

İyi Oluş – Doğum haritamı kendim seçerek geldim.

Öncelikle her seçim benim. Bütün sorumluluk bende! Bir kere Astroloji’ye inanan biri olarak doğum haritamı kendim seçerek geldim. Anne-babamızı seçmiyoruz derler, bence seçiyoruz. Allah’a ve Kuran-ı Kerim’e inanıyorum. Astroloji reankarnasyona inanır. Tasavvufta da bahsedilir ama örtülüdür. İşin öteki dünya tarafı sırlı bence. Buraya kadar tamamsak, ben irademi özel olarak kullanmadığım sürece, bir önceki hayattan veya boyuttan yarattığım karmamla beraber seçtiğim haritam zaten kendi kendine çalışmaya devam edecek. Bu bir pattern (model), sınav da bu zaten.

Terzi kendi söküğünü dikemez derler ya, doğru. En çok çalıştığım doğum haritası kendiminki olmasına rağmen hala bunu seçip gelmiş olmamı anlayamıyorum. 🙂 Astroloji, geçmiş yaşamlara, karmik yüke kadar ışık tutar. Mesele kendine ayna olmakta zorlanması insanın. Ama sorumluluk bende, seçtim.

Hayatıma aldığım, çarptığım herkes benim bilinçli veya bilinçsiz seçimlerim. Tesadüf yok. Yukarıda bahsi geçen “beni ilgi görmeye çalışmakla” itham eden adamı da ben seçtim. İyi bir insandı. Benim daha kötü erkek arkadaşım da oldu. Geldiğim noktada içimde hepsinde rahatsız olduğum şeyin, benim aynamda sır kalan kısımlar olduğunu biliyorum. Adam çok kötüyse, ben şahane değilimdir. Genelim öyle olmak zorunda değil, ancak o zaman ihtiyacım olan iyileşmesi gereken veya iyileştirmem gereken yerin frekansına geliyor.

Süper çalıştırdım, yuttum demiyorum ama anladım. Kafam dağınıksa dolap da dağınık. Bir şekilde bütüncül frekansınız hayatınızın her yerine yansıyor. Öfkeliyseniz kaza bela daha çok dibinizdedir. Bütün İzmirliler “hallederiz” diyor. Üç yıl İzmir’de yaşadım hiç halledemediklerini görmedim. Yani velhasıl, bilinçli veya bilinçsiz (öğretilmişlikler) seçimler ve bu seçimlere verdiğimiz tepkiler bir sonraki aşamayı da belirliyor.

Artık “iyi” bir şey olmasına ihtiyacım vardı.

Yeni yıldan hemen önce çok öfkeliydim. Artık “iyi” bir şey olmasına ihtiyacım vardı. Çünkü gerçekten yıllardır kalbim çarpmıyordu. Aşktan bahsetmiyorum; yaşama heyecanı, hayatı anlamlandırma isteği…İstediğim gibi sevemiyordum, sevilemiyordum, iş hayatım çok değişik sapmalara uğramıştı, sağlık problemim hayatımın altını üstüne getirmişti, sanki yüzüm hiç gülmüyor gibiydi. Herkesin hayatında olan normal şeylerdi belki ama hayat benim her gün üstüme geliyordu (bana göre). Kendimle uzun konuşmalar yaptım. Sınırlarıma girildiğini, insanları sevmesem bile hayatımda tuttuğumu fark ettim. Sadece iki örnek. Çok konuştuk Yase ile. Geldiğimiz noktada orada kalmak istemedim artık ben. Analitik olmaktan bezdiğim bir noktadaydım. Boş bardağa “dolu” demek omurgama çok ters ve fakat siz “dolu” demedikçe dolmuyormuş meğer.

Yeni yıl itibari ile, kas egzersizi gibi beyin egzersizi yapmaya başladım. Çok kötü hissetsem de “çok şükür” dedim. “Çok iyiyim”, “çok mutluyum” u ilk oto-cevap hanesine ekledim. “Ehh” ve “fena değil” ile vedalaştım. İstemediğim yerlere gitmiyorum. Hayatımda olan insanları olduğu gibi seviyorum, kalp kırmamaya özen gösteriyorum ama gidene müdahalem yok.

Sanki biri gelir, beraber çok mutlu oluruz ve hayat güzel olur düşüncemi -ki hiç bana ait değildi, boşandıktan sonranın travması olabilir- tamamen değiştirdim. O konuyu hayatın tesadüflerine geri bıraktım ve “ben zaten çok mutluyum” ile değiştirdim.

Mutsuz hissederken bu oyunu oynamak çok zor oluyor ama oynadım.

Ve her şeyi sorgulayan, mantığıma yatıncaya kadar kurcuklayan ben, bu işe inandım. Şubat ayından beri her güne çok şükürüm. Çok mutlu hissediyorum. Başta numara yaptım ama ben numara yaptıkça gerçek oldu. Hatalarımla sevaplarımla kendimi kabul ettim. Başkasına “tü- kaka” diyorsam, bende benzer bir “tü- kaka” arıyorum dönüp.

Çirkin sözlerden vazgeçtim. Yalandan da olsa güzel diyorum. Sonra bir şekilde güzel oluyor.

Her gün “çok zenginim” diyorum. Sağlıklı olduğum için, evim için, ailem için çok şükür doluyum. Şükür, şükrü getiriyormuş fark ettim.

Yani özetle; dünya için küçük Yase için büyük bir geri dönüşüm oldu.

Fakat birkaç gündür bir şey oldu ve yeniden bardağın boş olduğunu görmeye başladım.

Olan şey aslında 12. evimde vuku bulmakta olan Jüpiter – Uranüs Kavuşumu ve devam eden kavuşumlu dalgalar. Tam bu yazıyı yazdığım gün Uranüs- Güneş Kavuşumu var ve Natal Kuzey Ay Düğümümle kavuşuyorlar. Yani aslında yine tesadüf yok, bir şey görmem gerekiyor. Özellikle de bilinçaltımdan.

Ben boş galiba dedikçe, hayatın başka alanlarında boşalmalar oldu. Bir şey enerjimi bozuyor. Bir şeye kızdım ve yargılıyorum. “Ben olsam böyle yapmazdım” diyorum. O yüzden diyorum ki şimdi “demek ki ben karışık bir enerji verdim ki dışarıya, şimdi eleştirdiğim kişi karışık”. Fark etmek ilk adım.

Bu farkındalıkla beraber başka bir farkındalık daha oldu. Bazı esleri olmakla beraber, söylediğim gibi, son 7-8 senedir, ne zaman romantik bir sahne, birbirini seven iki insan falan görsem iç geçirirdim. Belki bazılarınız anlar beni; herkes becerdi bir ben beceremedim hali. Kendimi bıçaklamada çok başarılıydım, evet. Benim olmaması, benim istediğim gibi sevememem, sevilememem içimi burkardı. Şimdi tamamen vazgeçmişim. İçimdeki son umut da bu karışıklık halinde kırılmış. Onun da yenisini yapmam gerekecek.

Her gun uyanıp; “şükürler olsun sağlıklıyım, zenginim, mutluyum ve evet dünyada aşk var” demek zorunda kalacağım. Aslında belki daha nicesi… Bir süre sonra doğru frekansa geçerim umarım. Hatta ummuyorum, biliyorum.

Bu arada yeni yazarımız doğal taşlarla ilgili yazmaya başladı. Son yazısını okudum ve etkilendim. Ben de kendime bir Pembe Kuvars alacağım sanırım. Nedir derseniz buraya bıraktım.

Buraya kadar okuduysanız, bu benim iyileşme sürecim. Umarım size de bir yerlerde ayna olur.

 

Paylaş

Tags from the story
More from Yasemin Orman
Akrep Burcunda Merkür Gerilemesi – 31 Ekim – 22 Kasım 2019
Yılın üçüncü ve son Merkür Gerilemesi 31 Ekim günü 18:42 itibari ile...
Read More
Leave a comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir