Neler Oluyor?
Hiç, dünyada süregelen birçok insan ilişkisinin nasıl olup da farklı kişi, olay ve yerlerde ama “aynı” döngü ile gerçekleştiğini sorguladınız mı?
Neden ilişkilerdeki “problem” görülen şeyler hep aynı?
Neden iki arkadaşın birbirine küsmesi, hatta canciğer kuzu sarması iken 3, bilemediniz 5 sene sonra yolların ayrılması ya da sabun köpüğünden bir mevzu ile iplerin gerilip kopması bu kadar sıradan ve normal, ve nasıl oluyor da her 3 kişiden 1 tanesi muhakkak bunu yaşayabiliyor?
Evlilikler, neden -sanki sadece 15 kısıtlı konu başlığı varmış da bunlardan birini seçmeliymişsin gibi- hep belli başlı sebeplerle bitiyor?
Ya da, tersten okursak,
Başımıza gelen muhtemel olaylarda “verdiğimiz tepkiler” neden hep aynı?
Bir kere moda olmayagörsün, sokakların anında aynı model kıyafetlerle, saç modelleriyle dolup taştığı gibi, davranışlarımız da birbirimizin kopyası gibi geliyor bazen.
“Aynı öz’den geliyoruz, normal..” diyor bir yanım, ama öbür yanım, yine de ayrışabilecek bir şeyler olduğunu savunuyor.
Haklı.
Neden mi?
“Her ilişkide aldatılma affedilmemeli” diye bir kural yokken örneğin, aldatılan bir kadın eşini affederse başkalarının yargılamasından çekinerek “sözde doğru” olanı yapıyor; yani eğer aldatılmışsan, ilişki bitmeli kalıbına kendini uyduruyor.
Hadi, başka bir örnek verelim.
“Sana değer vermeyene sen de değer verme.” diyor sağda solda her yer, her şey, herkes. Haklılar, hem de sonuna kadar. Eğer sen değersiz hissettiğin bir iletişimi sürekli “bir umut ışığı arayarak” devam ettirdiğini düşünüyorsan, bir gün ansızın basıp gidiyorsun. Neden? Bazen de sözde doğru olan kalıpları uygulamak için.
Yukarıdaki iki örnekte de, akla ve duruma uygun olan şey zaten toplumda yerleşmiş olan o kalıp duygularmış gibi görünse ve insanları aynılaştırması normalleşmiş olsa da, burada kırmızı bayrak kaldırdığım esas konuya nihayet gelebilirim :
“Topluma sormadan, başkalarına sormadan, kalıp doğruları incelemeden önce konuyu kendinize sordunuz mu?”
İç dünyanızın, iç sesinizin başınıza gelenler hakkındaki fikri nedir?
O sesi duyabiliyor musunuz?
İçeride neler olduğunu görebiliyor, anlayabiliyor, hissedebiliyor ya da resmedebiliyor musunuz?
Belki de iç sesiniz size sizi itiraf ediyor ve kulak tıkıyorsunuz : “Aldatmış olabilir ama ben anlayışlı olmayı seçeceğim. Birileri yanlış da doğru da görse ben şu an karşımdakinden vazgeçmeye hazır değilim ve bu halimi kabul ediyorum.” diyor belki bir his, çaresizce onu görmenizi bekleyerek.
“Bana değerli hissettirmiyor ama bu arkadaşlığı bitirirsem yalnız kalmaktan ölesiye korkuyorum. Sahi, benim kendime ve yalnızlığıma verdiğim değer nedir? Bu korkunun kaynağını bulsak ve özgürleşsek?” diye cevap arıyor belki cılız bir ses, bakıp görseniz size cennetin kapılarını açmaya hazır vaziyette..
Ama görmüyor, duymuyor olabilir misiniz?
İçeride neler oluyor bakmıyor, baktığınızda taktığınız animasyon gözlükleriyle bambaşka şeyler görüyor olabilir misiniz?
Ve yalan yanlış bir siz gördüğünüzü bile fark etmiyor, ama içten içe verdiğiniz her kararda yaptığınız her şeyde de derin bir huzursuzluk hissediyorsunuzdur belki?
….
İşte, bu yüzden aynı sorunları yaşıyoruz.
Biricik bebeğiniz bir kelime dahi konuşamazken bir gün ansızın ağzında bir küfür geveleyerek çıkageldiğinde “bunu da nereden öğrendi?” diyorsunuz ya hani, işte aynı hız ve bilinçaltı sistemi ile beyinlerimize işlediğimiz kalıp doğrular, bize özümüzü unutturuyor.
Geldiğimiz o “aynı öz’ü” koruyamıyor, onunla yüzleşmek yerine kalıplaşmış “yeni aynı öz’ler” yaratıyoruz.
Ve, aynı davranıyoruz. Mutlak bir doğru benimsemeye çalışarak, bu doğrulara uygun davranıp takdir görme çabasından kendimizi unutarak yaşıyoruz.
Bu kadar karamsar tabloyu, sade ve sadece öne doğru atılacak küçük bir adımla, renklendirmek bence mümkün..
İlla ki; matınızı serin, evinizde mum yakıp köşe oluşturun ve lotus pozisyonunda oturarak meditasyon yapın demeyeceğim.
Gün içinde, iç sesinizin sizden rica ettiği, sohbete ihtiyacı olan o zaman dilimini o’na ayırın. Hiç mi zaman bulamadınız, çok mu yoğunsunuz, çok mu çalışıyorsunuz?
Tek başınıza içtiğiniz kahvenin 10 dakikalık molası sizin.
Lavaboya gidiyorum diyip kendinizi tuvalete kilitlemek ve orada 15 dakika geçirmek serbest.
Siz, yeter ki isteyin.
Yeter ki, iç sesinizi duymaya niyetli, ona zaman ayırmaya hevesli olun.
Size söylemek istediği o kadar çok şey var ki.. Yüzleştiğinizde, tüm o ağır yüklerden kurtulup “ben, ben gibi davranacağım” dediğinizde, kalıpların dışına çıkmak da, kalıplarla davransanız bile kendiniz gibi davrandığınızdan emin olarak bu kalıplara girmek de, hatta o kalıbı kendinize uydurup şeklini değiştirmek de mümkün..
Bir soru ile başlıyor her şey, ve değişiyor tüm aynı görünenler..
Sorun kendinize,
“İçeride neler oluyor?”